Ateşböceklerinin Mezarı
0

Ateşböceklerinin Mezarı, (İngilizcesi: Grave of the Fireflies) tıpkı Komşum Totoro, Ruhların Kaçışı, Prenses Mononoke gibi Studio Ghibli şirketinden çıkan, 1988 yapımı bir animasyon filmidir. Filmin yönetmenliğini yapan Isao Takahata, ayrıca Studio Ghibli’nin de kurucularındandır. Eylül 2016 tarihi itibariyle IMDB Top 250 listesinde 60. sırada bulunan film, genel olarak bizlere İkinci Dünya Savaşı sırasında bir ağabey(Seita) ve kardeşin(Setsuko) yaşadığı olayları anlatıyor. Film boyunca savaşın yıkıcı gücünü, insanların savaş zamanındaki psikolojik durumlarını, savaşın getirdiği zorlukları ve ana karakterler olan ağabey ve kardeşin savaştan nasıl etkilendiğini seyirci olarak net şekilde görebiliyoruz.

İkinci Dünya Savaşı’nda resmi kayıtlara göre 72.758.900 insan hayatını kaybetmiştir. Seita ve Setsuko, bizim film boyunca macerasına tanık olduğumuz iki küçük çocuk. Seita ve Setsuko’ya benzer hikâyeye sahip belki de çok fazla çocuk, yaşlı, genç insan vardı. Seita ve Setsuko, bütün benzer hikâyeleri temsil eden iki küçük çocuk. Savaşın asıl yüzünü, cephelerin ardındaki masumların nelerle karşı karşıya olduğunu bize gösteren iki masum çocuk…

Savaş, çıkaran siz olmasanız bile birey olarak size bambaşka sorumluluklar yükler. Hayatın olağan akışındaki sorumluluklarınızın yanına, yeni ve daha büyük sorumluluklar eklenir. Sizin dışınızda gelişen bir olay, hayatınızı tehdit eder. Hiç tanımadığınız bir insan, üzerinize büyük bir nefretle koşarken, yapabileceğiniz şeyler fazlasıyla sınırlıdır. Üzerinize devasa uçaklardan devasa bombalar yağarken, kaçabilirsiniz ancak saklanamazsınız. Savaş alanında her kaçış, bir diğerine gebedir. Çünkü savaşın söz konusu olduğu topraklarda, asla güvendeyim diyemezsiniz. Ardı arkası kesilmeyen hava saldırılarının bir yenisi kaçtığınız yerde başlayabilir. Uçaklardan kaçarken, piyadelerle karşılaşabilirsiniz. Kaçtığınız piyadelerin içinde bulunduğu gemiler, bulunduğunuz yeri top atışına tutabilir. Öyle veya böyle, savaşın söz konusu olduğu topraklarda güvende olamazsınız. Savaş, öncelikle insanların en temel hakkını, yaşama hakkını tehdit eder. Son nefesimizden sonrasının bilinmezlik olduğu şu ortamda, savaş, bilineni tehdit eder. Hayatı, yaşama hakkını. Savaş, ekonomiyi çökertir. Dün rahatlıkla yediğiniz yemekler, bugün rüyalarınızda bile göremeyeceğiniz lükslere dönüşür. Temiz su, taze gıda bulmak zorlaşır. Kişisel temizlik geri plana itilir. Bunlar, hastalıkları doğurur. Hastalıklar da tıpkı savaş gibi, bilineni, yani hayatı tehdit eder. Bombalardan, piyadelerden, gemilerden kaçarken, bir de savaşın neden olduğu hastalıklardan kaçmak zorunda kalırsınız. Tekrar ve tekrar, her kaçış bir yenisini doğurur. Ta ki olması gereken olana kadar, savaş bitene kadar.

Ateşböceklerinin Mezarı’nda, savaş Seita’ya bir sorumluluk daha yüklemişti. Seita, savaştan ve yarattığı diğer kötü şeylerden kaçarken, bir de küçük kardeşi Setsuko’ya bakmak zorundaydı. Savaş sizin ve sevdiklerinizin hayatını tehdit ederken, karar vermek onlarca kat daha zor olacaktır. Verdiğiniz karar neticesinde ölebilir, sakat kalabilir, birden kendinizi cephede bulabilir veya hastalanabilirsiniz. Yanınızda küçük bir kardeşiniz varsa, verdiğiniz her karar onu da bu şekilde etkileyebilir. Film boyunca Seita ve Setsuko, bir yerden bir yere sürükleniyor. Savaş sizi sürükler. Çünkü meseleler, artık hayatınızı tehdit etmektedir. Bulunduğunuz yer sağlam olmalıdır, değilse ölebilirsiniz. Etrafınız olabildiğince temiz olmalıdır, olmazsa hastalanabilir, ölebilirsiniz. Karnınızı doyurmak zorundasınız. Doyurmazsanız bitkin düşebilir, kaçamayabilir ve ölebilirsiniz. Bunların hepsini bir arada bulabilmek, imkansıza yakındır. Bu yüzden savaş sizi sürükler. Her adımınız büyük bir risk ve zorunluluktur. Adımlarınız sizi bilmediğiniz yerlere sürükler. Meçhule sürüklenişinizde umut vardır, her olumsuzlukta körelen, gri gökyüzünün ardında batmaya başlayan güneş gibi bir umut.

Bana kalırsa; insanları ve sevdiklerini ölüme sürükleyen, hayat şartlarını zorlaştıran, ruh ve beden sağlığını bozan savaşın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. İnsanlar konuşarak anlaşabilir. Şiddet, şiddeti doğurur. Büyük devlet saraylarında verilen kararlar, büyük yıkımlara neden olabilir. Büyük yıkımlar, acı hikâyeler barındırır. Tıpkı Seita ve Setsuko’nun hikâyesi gibi sayısız hikâyeyi barındırır. Zaman, acıların üzerini örter. Ancak acıları yok etmez. Savaşın açtığı yaralar, asla kapanmaz. Her savaş, yaraları tekrar deşer ve yeni yaralar açar. Acılar katlanarak büyür, yeni acılar doğar. Savaş öldürür. Yok eder. Parçalar. Yüzlerce yıla meydan okumuş yüce ağaçları barındıran ormanlar, daha birkaç gün önce pis fabrikalarda üretilen bombalar tarafından yakılabilir. Yemyeşil, ulu ormanlar, aşağılık bombalar tarafından yok edilebilir. Geçmişin esintilerini taşıyan tarihi binalar, bombalarla paramparça edilebilir. İşe giderken dönüp baktığınız, işteyken özlediğiniz, rahat ve sıcak eviniz, bombalar tarafından paramparça edilebilir. Neden düşman olduğunuzu bilmediğiniz askerler, canınızdan parça ailenizi katledebilir. Ve tüm bunlar olurken, aşağılık savaşları sonlandırmak için elinizden fazla bir şey gelmeyebilir. Büyük devlet saraylarında, büyük devlet adamları kararlar verir. Kayıplar göze alınır. Siz, göze alınmış bir kayıp olursunuz. Savaş bir şekilde bittikten sonra, sağ kalan aile üyeleriniz ve arkadaşlarınız dışında sizi kimse hatırlamaz. Basitçe yazılan istatistiklerin içinde bulursunuz kendinizi. Hangi insan evinde, ailesiyle ve arkadaşlarıyla olmak yerine savaş sonucunda ölen insan sayılarının yazıldığı kağıtlarda bulunmak ister? Acaba savaş kararını verenler hiç bunu düşünmüş müdür? Bence, hiçbir haklı nedeni olamaz öldürmenin ve savaşın. Milyonlarca insanın, adeta satranç tahtasında vezir önüne sürülen bir piyon gibi öne sürülmesinin hiçbir haklı nedeni olamaz.

Ateşböceklerinin Mezarı, bana kalırsa herkesin izlemesi ve üzerine düşünmesi gereken bir film. Savaş kötüdür, savaş yıkıcıdır. Savaşın yıkıcılığını iki küçük çocuğun hayatı üzerinden izlemek, bu gerçeklerin ne kadar acı olduğunu her saniyesinde seyirciye hissettiriyor. Japonya ve savaş demişken; güzel insanı ve büyük üstadı da anmamak olmaz:

“Çocuklar öldürülmesin. Şeker de yiyebilsinler.” Nazım Hikmet RAN-Kız çocuğu

İlginizi Çekebilir
Thor Kimdir?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir